Ağır Roman'ın serseri mayınları!

Ağır Roman'ın serseri mayınları!
Giriş Tarihi : 08.04.2013 - 11:00
Güncelleme Tarihi : 08.04.2013 - 11:00
Ağır Roman'ın serseri mayınları!

Erkeklik ve kabadayılık eskisi kadar manevi değil

1995 yılında Metin Kaçan tarafından yazılan kitaptan uyarlanan Ağır Roman filminde Tina ve Salih’in aşkını yaşlı gözlerle izledik. Acıların, dostlukların, sevdanın yaşanığı Kolera yeniden canlanmaya hazırlanıyor.


Türk edebiyatının bugüne kadar çıkardığı en sahici insan portreleri 1995 yılında çıkan Ağır Roman kitabında yerini aldı. Star TV’de başlayacak olan Ağır Roman Yeni Dünya ise 40 yıl sonraya giderek mahallenin yeni çocuklarının dertlerine bakıyor. Salih JR Tamer Tıraşoğlu ve Janti Onur Saylak ile Tarlabaşı’nın sokaklarına daldık...

Edebiyat kadar sinema tarihinin de en etkili filmlerinden biridir Ağır Roman, uzaktan baktığımız sokakların içine doğru götürür. Tina ve Salih’in aşkı, mahallenin kuralları jargonu... Duyguların bir sınıfı olmadığını fark ettirir. Ağır Roman yeni hikayesi ile dizi olarak ekrana geliyor. Almanya’dan Türkiye’ye dönüş yapan Tamer Tıraşoğlu ve Onur Saylak, Kolera’da bambaşka maceralar yaşamaya hazırlanıyor. Dizi yayın tarihine gün sayarken ikili ile buluştuk...

Ağır Roman sizin de hayatınızı etkileyen filmler arasında mıydı?

Onur Saylak: Elbette, o dönem üniversitedeydim, Siyasal Bilimler de. O zaman için kült bir filmdi. Böyle bir yeraltı edebiyatının var oluşu heyecan vericiydi. Bunun sinemaya aktarılış biçimi de. Mustafa Uğur’luyu tiyatro sahnesinde çok izlemiştim, idollerimden biriydi. Filmde de çok etkilenmiştim.

Tamer Tıraşoğlu: Burada izledim. Duymuştum Almanya’da çok meşhur olduğunu. Tekrardan izlediğim de havasını ve konusunu anlamaya çalıştım. Kitabı biraz okudum, yavaş yavaş içine girdim.

Unutulmaz sahneniz neydi?

Tamer: Tina ve Salih’in sigara içiş sahnesi. Erotik ve güzel bir şey. Hemen kafanızda kalıyor.

Onur: Filmdeki her şey çok çarpıcıydı. Siz hep sakin adamları canlandırırken, birden çok uç ve pek sevilmeyecek gibi bir adam olarak karşımızdasınız.

Onur: Niye canım çok sevecekler, tam tersi. Çok hareketli bir rol. Bir rol oynadığınız zaman akabinde paket program gibi aynı tipolojiler size önerilir. Çünkü uygulanmışı vardır, yapımcılar yeni bir şey yaratmaktansa riske girmeyi tercih etmiyorlar. Ben çok sakin ve bilge bir adam değilim. Bu rol heyecan verici uzun zamandır böyle bir karakteri canlandırmamıştım. O yüzden bu projenin içindeyim Janti karakteri olarak. Dizide de Ağır Roman kitabının 40 yıl sonrasını izleyeceksiniz... Kitaptaki karakterlerin çocuklarının hikayesi.

‘Mahalle kültürü yerini tek günlük AVM arkadaşlığına bıraktı''

Mahalle kültürü artık yok mu? Mesela çocuklar büyürken arkadaş edinemiyorlar mı?

Onur: Yok tabii. Çocuklar şimdilerde AVM’lerde büyüyor ve orada arkadaşlık oluyor. Sokağa çocuğunuzu bırakamıyorsunuz ki... Ancak bir takım kapalı sitelerin bahçelerinde bir araya geliyorlar ya da AVM’lerin çocuk parklarında. Bir daha o çocuğu görebilecek mi belli değil. Artık çocukluk da kalmadı 5 buçuk yaşında okula gidiyorlar. Orada sosyalleşecekler herhalde...

Kostümleri giyip aynaya baktığınız zaman nasıl adamlar ile karşılaştınız?

Onur: Serseri mayınlar. Kostümlerim rengarenk. Kendini çok beğenen bir adam. Hepsi arıza ve ruh halleri çok normal değil. Seviyorum bu durumu.

Tamer: Kıyafetler benim için çok önemli değil. Önce oyuncunun gözlerine ve oyunculuğuna bakmak lazım. Ben orada bir hayat yaşıyorum ve onu eve taşıyorum. Düşünüyorum. Yavaş yavaş elbise gibi rolü çıkartırım.

Modern kabadayılar nasıl olmuş?

Onur: Erkeklik ve kabadayılık kavramı tamamen değişti. O kadar manevi bir durum da değil. Sevgilimi ya da mahallemi koruyayım gibi bir durum yok. Kim bana güç sağlarsa onun yanında olayım, para neredeyse orada olayım derdinde insanlar. Araba kullanırken bile hepimiz korkuyoruz. Eskiden mertlik varmış, karşı karşıya gelip kavga ediyormuşsun. Şimdi silah çekip adamı vuruyorlar. Algılar değişti, eski kabadayılar şimdi yok.

Televizyona geçemeyecek bir jargon söz konusu. O kısmı nasıl hallettiniz?

Onur: Bugünki gibi göreceksiniz. O günkü ağabeyler yok bugün. Yeni düzendeki kötüleri göreceksiniz. Bunun karşısındaki genç neslin ne yapabildiğini. Kentsel dönüşümde iyi şeyler yaptığını iddia eden para babaları ile mahallesini koruyan ve orada var olmuş insanların çatışmasını izleyeceğiz.

‘Tarlabaşı’nda gözünüzün içine bakarak konuşuyorlar’

Sistem eleştirisi var romanda. Yenisinde de haksızlığa tahammülü olmayanlar mı göreceğiz?

Onur: O tip yerlere gittiğiniz zaman bunu çok net görüyorsunuz. Modern gettolara sıkıştırıp, suçla bir arada yaşatıp baskı altında tutmaya çalışıyorlar insanları. Oradaki binaları yıkıyorlar. Belki niyet daha iyisi ama uygulama o değil. Birilerinin de bunların haklarını koruması lazım. Sosyal devlet onları korumuyorsa, kendi kanunlarını yazıyorlar. O yüzden insanlar o semtlere girmekten korkarlar. Ötekileştirilmiş insanlar... O yüzden de oranın kuralı ve kanunu var. Kentsel dönüşümde iyi şeyler yaptığını iddia eden para babaları ile mahallesini koruyan ve orada var olmuş insanların çatışmasını izleyeceğiz. Bunun içinde günlük yaşamda olduğu gibi aşk hikayeleri, aldatılmalar, yalanlar da var.

40 yıl sonraki hayal dünyası hoşunuza gitti mi?

Onur: Çok farklı bir kadro. Birçok insanı hiç görmediğiniz tiplerde göreceksiniz. Roller ve senaryo çekti bizi. Beraber Koleralı olmaktan gelen bir bağ olacak aralarında. Dış dünyaya karşı tek güvenceleri kendileri. Bugüne kadar hep madik yemişler, bu yüzden birbirini koruyup kolluyorlar.

Tarlabaşı sizi nasıl etkiledi?

Tamer: İnsanların nasıl yaşadığına bakmak için Tarlabaşı’na gittim. Onların enerjisi çok farklı. İnsanların başka sorunları var, belli. Hemen hissettim. İnsanlar gözlerinizin içine bakarak konuşuyor. Sokağa girer girmez, “Ne istiyorsun” dediler. Almanya ile kıyaslayınca sosyallik biraz daha güçlü Türkiye’den.

Diziler son dönemde daha mı cesur yoksa seyirci hep aşk hikayesi izlemekten sıkıldı mı?

Onur: Sıkıldılar tabii ki. Gözünün önündeki olaya ne kadar yabancı kalabilirsin ki... Kanalların iç yapımları daha cesur işler yapmaya başladı. Bundan on yıl önce Behzat Ç. diye bir şey hayal edemezdik. İnandırıcı olması için bu tarzın uygulaması da iyi olmalı.

Onur Saylak: Gücümü biliyorum o yüzden her rolde oynamam

Sizin oyunculuğunuz bence dizi ve sinema olarak ayrılıyor. Filmlerinizi çok beğenirken, dizilerinizi sevemedim...

Onur: Çok söylenen bir şey bu. Sinema filminde zaman var. Role hazırlık ve çekim anı daha farklı. Dizide bir üretim var. Orada kendimle çelişiyorum. Gerekli titizliği iki tarafa gösteriyor muyum, soru işareti. Normal insan dizi setine baksa dizi izlemez.

Gece 4’te aşk sahnesi çekiyorsunuz, nasıl çekeceksiniz?

İnsanda, yönetmende hal kalır mı? Her oyuncu her rolü oynar düşüncesinde değilim. Gücümü biliyorum. Ağır Roman’daki fark, bunun derdi çok net. Seyirciye birkaç cümle söyleyebileceğiz. O yüzden de heyecanlanıyorum. Bu iş için kafa patlatılırdı. Keza Ağır Roman ile meşhur olmak gibi bir kaygı hiçbirimiz de yok.

Tamer Tıraşoğlu: İstanbul’a gelmem riskti hayat zaten risk değil mi!

Berlin’de bir kariyer yapmak yerine neden Türkiye’yi seçtiniz?

Tamer: Bir arkadaşım burada oyuncu, Türkiye’ye gelmemi önermişti. Almanya’da tiyatro ve filmlerde oynuyordum. Ardından buradaki sistemi çözmeye çalıştım ve ajansa yazıldım. Bana inandılar ve bu projeye bakmamı istediler. Çok düşündüm İstanbul’a gelirken. Tarlabaşı’ndaki insanların yüzünde bir acı vardı. O dertleri anlatmak için Almanya’yı bırakabilirim dedim. Valizimi alıp, geldim.

Onur Saylak:

En son izlediği film: Michael Haneke, Beyaz Kurdele...

En son okuduğu roman: Ağır Roman.

En son dinlediği müzik: Sabah akşam çocuklarımıza söylediğimiz ninniler.

Tamer Tıraşoğlu:

En son izlediği film: Batman’in tüm filmlerini durmadan izleyebilirim.

En son okuduğu roman: William Shakespeare ve Goethe’nin eserlerinden vazgeçemiyorum.

En son dinlediği müzik: Klasikler...

Vatan
Eda SOLMAZ