'Poşetin içinde patlamış mısır yedim'

Küçük Oyuncu Beren Gökyıldız birkaç haftadır gözlerimizde yaş bırakmıyor. Özellikle annesinin onu çöp poşetine koyup sokağa attığı sahne herkesi çok etkiledi.
Giriş Tarihi : 27.11.2016 - 14:05
Güncelleme Tarihi : 27.11.2016 - 14:05
'Poşetin içinde patlamış mısır yedim'

“Anne” dizisinde  izlediğimiz küçük  oyuncu Beren  Gökyıldız, herkesi  ağlatan çöp poşeti  sahnesi için, “Hiç kirli değildi, temiz  bir poşetti. Bir de patlamış mısır vardı, içeride poşeti yırtıyor gibi yaparken onu  yedim” diyor.

Röportaj: ELİF İPEK TÜRER (Milliyet)

Küçük Oyuncu Beren Gökyıldız birkaç haftadır gözlerimizde yaş bırakmıyor. Özellikle annesinin onu çöp poşetine koyup sokağa attığı sahne herkesi çok etkiledi. Beren bazı sosyal medya yorumcularının abartarak, “Anne” (Star TV) dizisindeki Melek / Turna rolü için “Bu çocuk gerçekten eziyet görüyor yoksa bu kadar inandırıcı olamaz” demesine neden olacak kadar büyüleyici bir performans sergiliyor. Gerçekte ise tabii ki gayet mutlu, gözleri parlayan, oyun oynamayı çok seven, sıcakkanlı ve 7 yaşındaki her çocuk gibi bir dediği bir dediğini tutmayacak kadar çabuk fikir değiştiren, konudan konuya atlayan bir kız çocuğu. Her şeyin farkında, kızlarının psikolojisini düşünen ve proje kabul etmeden mutlaka onun da fikrini alan bir ailesi olduğu için de çok şanslı.

Bu aralar hepimiz seni izliyoruz Beren. Arkadaşların da izliyor mu? Televizyona çıktığının farkındalar mı?
- Annem annelerine izletmeyin dediği için izlemiyorlar. Ama, evet farkındalar.

Öğretmenlerin izliyor mu?
- Öğretmenlerim kesinlikle izliyor. “Aferin sana” diyorlar. Bir de ben çok çalışkan bir kızım. Derslerim çok iyi, birinci sınıfta da notlarımın hepsi 5’ti.

Şimdi kaçıncı sınıftasın?
- İkinci sınıftayım. İkinci sınıf bayağı zor. Artık bölmelere geçtiğimiz için tabii.

En zorlandığın ders hangisi?
- Matematik ve İngilizce. Matematiği pek sevmiyorum, yine de matematikte en başarılı olduğum konu bölmeler, onluk-birlik ile deste ve düzine.

En sevdiğin ders hangisi peki?
- Türkçe çünkü çok kolay. Sıkılmıyorum hiç hatta çok eğleniyorum. Resim yapmayı da seviyorum. Ev ve çocuk çiziyorum, diğerlerinde pek başarılı değilim. Sonbahar resmi de çok güzel çiziyorum.

“Ezber yapmak çok kolay”

Büyüyünce ne olmak istiyorsun?
- Jimnastikçi veya yüzücü. Çok iyi yüzüyorum, annem öyle der hep. Çok iyi kulaç atarım, dibe dalıyorum, en dibe. 150 santimetreye dalabiliyorum.

Oyunculuk yapmayı seviyor musun? Devam edecek misin ileride?
- Evet, çok seviyorum ama devam edip etmemeye ileride karar vereceğim.

Mine Gökyıldız: Menajerimiz Duygu Başara ile birlikte karar vereceğiz.

Neden ileride peki Beren?
- Biraz yoruluyorum ama yorulmamam için çok dikkat ediyorlar.
Mine G.: Evet, bunu yapımı onore etmek için söylemiyorum ama gerçekten çok dikkat ediyorlar ve ciddi anlamda çok hassaslar. Geç saatlere kalmıyoruz hiçbir şekilde, sadece hafta sonu çekiyoruz. Tabii ki kızım çocuk olduğu için bazen üst üste sahneler çektiğinde yoruluyor ama inanın yönetmenimiz dahi set arasında onunla oyun oynuyor mutlu olsun diye.

Çekimler nasıl geçiyor? En sevdiğin ve en zorlandığın sahneler hangisiydi?
- En sevdiğim sahne otogara gitme sahnesiydi. En zorlandığım sahne birinci ve ikinci bölümlerdeki sahnelerdi.

İlk bölümler biraz zorluydu sanki haklısın. Çöp poşetine bile girdin...
- Evet ama hiç kirli değildi, temiz bir poşetti. Arkadan da bir sürü delik açtılar nefes alabileyim diye. Bir de patlamış Mısır vardı onu yedim içeride. Zaten yanımda Dilek abla (Çankaya, psikolog) da vardı.

Patlamış mısır mı? aşk olsun biz de üzülüyoruz içeride kaldın diye, demek sen o sırada patlamış mısır yiyordun!
- Evet, içeride poşeti yırtıyor gibi yaparken gizli gizli onu yedim. Sonra sahne için bir açtılar poşeti, ağzımın içinde kaldı, sakladım yanağımda.

Sette sana yardımcı olan psikologla neler yapıyorsunuz?
- Var. Eğleniyoruz onlarla, arkadaşım gibiler. Duyguyu vermem konusunda daha çok yardımcı oluyorlar.

Ezberlerinde kim yardımcı oluyor?
- Annemle birlikte ezber yapıyoruz. Hiç zorlanmıyorum. Çok kolay.

Dizide ağladığın sahneler de var. Nasıl ağlıyorsun bir formülün var mı?
- En çok bu soru soruluyor. Kötü şeyler düşünüyorum, anneme kötü bir şey olduğunu düşünüyorum. Öyle ağlıyorum.
Mine G.: Artık duyguya da girebiliyor.

Mükemmelsin o zaman! Zaten rol arkadaşların da yardımcı oluyordur. Vahide Perçin, Cansu Dere, Gonca Vuslateri hepsi başarılı isimler. Onları senin gözünden de dinlemek isterim...

- Cansu ablam çok iyi kalpli. Vahide ablam da öyle, bir de ben ondan yeni bir şeyler öğreniyorum sürekli. “Şu şöyle olabilir mi, bunu böyle yapalım mı?” diye yardımcı oluyor. Gonca ablam ve Berkay (Ateş) abimi de çok seviyorum.

Gonca Vuslateri geçen seninle ilgili çok güzel şeyler yazmıştı, gördün mü?
- Gördüm, babam okudu.
Mine G.: Aslında bu tarz haberleri okumayı pek tercih etmiyoruz Beren’e ama bu sefer babası okudu. Gonca ablamız bizden çok iyi bahsediyor her zaman, bizi çok onore ediyor, çok mutlu oluyoruz. Beren’i hep motive ediyor sette, aynı şekilde Cansu ve Vahide ablası da. O yüzden çok teşekkür ediyoruz hepsine.

“Ağlatan ağlatsın, güldüren güldürsün”

Yaşıtın birçok oyuncu var, takip ediyor musun onları?
- “Güldüy Güldüy”deki arkadaşlarımı tabii ki takip ediyorum. Ataberk’i (Mutlu) tanıyorum, “Poyraz Karayel”de oynuyor.

Şimdi “Güldüy Güldüy” ile komedi yaptın, “Anne” ile biraz daha dram oynuyorsun. Hangisini daha çok sevdin?
- Şimdi ayrımcılık yapmak istemem ikisini de çok seviyorum ama “Güldüy Güldüy” biraz daha eğlenceli oluyordu tabii tiyatro olduğu için.

Siz hepiniz çok yeteneklisiniz Beren. Biz ne yapacağız sizinle böyle...
- Valla ağlatan ağlatsın, güldüren güldürsün. Ben karışmıyorum. Ben şu an ağlatan taraftayım biraz.

“Ödül aldığımı rüyamda gördüm”

Geçen hafta bir de ödül kazandın Beren. Tebrik ederim. Bekliyor muydun ödül almayı?
- Biraz bekliyordum, daha doğrusu içime doğmuştu. Rüyamda görmüştüm çünkü.

Ne hissettin adın söylendiğinde?
Direkt koştum gittim, alayım diye. “Oh, annemin içi rahat edecek” diye düşündüm.
Mine G.: Böyle söylüyor ama yanlış anlaşılmasın çünkü ben çok korktum Beren’in üzülmesinden. Benim korkum ona böyle yansımış sanırım yoksa ödül alıp almaması tabii ki hiç önemli değildi. Hatta o yüzden en başta “Oraya gitmemiz doğru mu?” diye tereddütlüydüm. Sonuçta en iyi çocuk oyuncu deyip başka bir çocuğun ödül almasını alkışlamak zorunda kalmak 7 yaşındaki her çocuk için biraz ağır bir psikoloji, etkilenmeleri normal. Zaten ben de alamazsa üzülmesin diye törene giderken “Ödüller sırayla veriliyormuş. Geçen sene Ataberk’in sırasıydı bu yıl Berat Efe’nin (Parlar) de sırası olabilir” gibi şeyler söyledim. Sonuçta onların bu işi yapmalarındaki motivasyon alkış, tebrik edilmek ve bu tarz ödüller. Benim de ödül almasını istememin tek sebebi onun mutlu olmasıydı. Yoksa onun tek damla gözyaşı için canımı veririm.