‘Tarlabaşı’nı görünce role tamam dedim’

‘Tarlabaşı’nı görünce role tamam dedim’
Giriş Tarihi : 08.04.2013 - 11:00
Güncelleme Tarihi : 08.04.2013 - 11:00
‘Tarlabaşı’nı görünce role tamam dedim’

Metin Kaçan’ın geçen yıllarla ‘ağır’lığından bir şey kaybetmeyen romanının ekran serüveni başladı. Star’da yayınlanan 'Ağır Roman Yeni Dünya', Kolera Sokağı’nın hikayesini bıraktığımız yerden yıllar sonrasına atlayarak anlatıyor.

Sumru Yavrucuk, Nesrin Cevadzade, Begüm Birgören, Onur Saylak, Özge Özpirinçci, Murat Daltaban’ı buluşturan parlak bir kadrosu olan dizinin başrolünde yepyeni bir yüz dikkat çekiyor: Gıli Gıli Salih’in oğlu Salih Jr’ı oynayan Tamer Tıraşoğlu.
Salih gibi bir kabadayıyı oynuyor, vurdu mu devirecek bir fiziğe sahip ama ışıl ışıl bir gülümsemeyle G Mall Mac’in kapısından girdiği anda sıcacık bir enerji yayıyor etrafa. Anlıyorsunuz ki kavgayla dövüşle pek alakası yok. Yani var da, hayatta değil, spor salonlarında. O nedenle fotoğraf çekimi için Mac’teyiz ve Tamer Tıraşoğlu’nun ilk sorusu, “Evet, kimi döveceğim?” oluyor. Thai boksa, kick boksa, judoya bayılıyor. Enerjisini ancak bunlarla dışarı atabiliyormuş.
Birbirini Almanya’da tanıyıp sevmiş bir anne babanın iki oğlundan küçüğü olarak Berlin’de doğmuş Tamer Tıraşoğlu, 1983 yılında. Aile aslen Ordulu. Babası yaşadıkları ülkede yabancı kalmasınlar diye öncelikle Almancayı iyi konuşmalarını istemiş çocuklarının, o yüzden Türkçesi biraz zayıf. Ama üç aydır onu senaryo üzerinde çalıştıran Dot oyuncusu hocaları İbrahim Selim, Pınar Töre ve Tuğrul Tülek, öğrencilerinden çok memnunlar, sular seller gibi konuşması yakındır. Herkesin ağız birliği ettiği konu, Tamer’in çalışkanlığı, oyunculuğa olan tutkusu ve azmi... Evet, çok yakışıklı, evet, son dönemin geçer akçesiyle ölçersek ‘baklavaları’ mevcut ama asıl önemlisi onun kafası başka şeylere çalışıyor. Berlin’deki dört buçuk yıl konservatuvar eğitiminin, sonra oynadığı tiyatro oyunlarının getirdiği birikimle yeni bir karakteri nasıl oluşturacağı, ona nasıl renkler katacağı gibi dertleri var.
Oyunculuk, 18 yaşında, Shakespeare’in “Bir Yaz Gecesi Rüyası” oyununu gördüğü anda içine düşen bir sevda. Ancak böyle tanımlayabiliyoruz, çünkü kendisi de “Tiyatroya gittim, bana bir şeyler oldu” diye anlatıyor o günü: “Tiyatronun enerjisi beni tuttu.”
Bu ‘tuttu’ onun bir şeyden etkilendiği, onu yapmaya karar verdiği anlar için kullandığı bir sözcük. Örneğin Salih Jr’ı oynamaya da Tarlabaşı’nın insanları, enerjisi onu ‘tuttuğu’ için karar vermiş. Görünüşe göre Türk seyircisi de onu ‘tutacak’ diyor ve hikayesinin kalanını ondan dinliyoruz...

 Berlin’de konservatuvarda iyi bir öğrenci miydiniz, çalışkan mıydınız?

Çok. Benim için zaten çalışkanlık çok önemli bir şey. Çalışmakla olur her şey. Ben mesela Faust’u oynadım. İlk okuduğumda hiç anlamadım. Belki 60-70 kere okudum, ancak 70. kerede dedim “Hah şimdi anlıyorum, Goethe ne demek istiyor”. Bu iş başka türlü olmuyor.

 Okuldan önce de okumayı seven bir çocuk muydunuz?

Orta karar. Okulda bayağı değiştim ben. Kendi ayakkabımı buldum çünkü. Benim için uygun olan oydu. O oyunu görünce bunu anladım. Çünkü alt metni var. Bir şey söylüyor ama aslında başka bir şey söylüyor. Çünkü insan da öyle. O yüzden “Tamam benim yapacağım iş tiyatrodur” dedim.

 Sinema değil yani, tiyatro...

Önce tiyatro. Bence zaten sanatçının toprağı tiyatro. Her şey oradan çıkıyor.

 Spor hayatınızda hep var mıydı?

Evet evet. Çok küçükken futbol oynadım. 10 yaşından sonra judo, karate başladı.

“Her insanın içinde bir gladyatör var”

Neden ilgi duydunuz onlara?

Çok enerji var bende, onu bir yere vermem gerekiyordu. Futbol bana yetmedi. Thai boksla, judoyla falan ben yoruldum, bu bana iyi geldi. Çocukken en önemli şey benim için buydu, yorulmuyordum bir türlü. Thai boks çok esaslı bir şey, bir de sert bir şey, çok da hareketli. Her insanın içinde eski bir gladyatör var herhalde, ben öyle hissediyorum.

 Hayatta kavgacı mısınızdır, dövüştüğünüz oldu mu?

Tabii ki her erkek bir dövüş ediyor ama ben kavgayı hiç sevmem. Birisi bana sataşırsa da “Sen yoluna git ben yoluma” derim. Çünkü dövüş öğrenince insan ne kadar güçlü olduğunu biliyor, ama bunu kullanmana gerek yok.

Bunların oyunculuğa faydası var mı?

Çok. Çünkü oyunculuğun yüzde 50’si vücut bence. Oyuncu ağaç gibi olacak, sağlam olacak, kendisini kontrol etmeyi bilecek. İnsan bir bütün olmalı vücudu ve beyniyle.

 Berlin’de oynadığınız işlerde fiziğinizin farklı olması bir avantajı oldu mu?

Ben çok şanslıyım, okulda hocalar beni hiç öyle görmedi. Bana baktı, içinde ne olduğunu gördü, ona göre rol verdi. Tabii böyle iri yarı olunca dövüş sahneleri de oynadım ama başka şeyler de oynadım. Kadın rolü bile oynadım tiyatroda. Çok zevkliydi çünkü erkek olarak kalıplarımı tamamen kırman gerekti. O zaman anlaşılıyor oyuncunun çalıştığı. Salih de çok başka bir karakter. Ben onu klişelerle oynamak istemiyorum; kabadayı, ağır abi. Çünkü her güçlü insanın içinde büyük bir acı var, ben bunu göstermek istiyorum. Kırık bir insan. Hapishaneden çıkıyor, herkes ondan bir şey istiyor, adam karışık, kendini bulamıyor. Aslında başka bir hayat yaşamak istiyor ama insanlar onu öyle bir tutuyorlar ki gidemiyor.

 Bu rol size nasıl geldi?

Benim yakın bir arkadaşım var Berlin’den, Erdal Yıldız, şimdi Uçurum’da oynuyor. Türkiye’den telefon etti bana, beni çağırdı buraya, Renda Güner’le tanıştırdı. O bana inandı, ben ona inandım. “Çok güzel bir proje var” dedi, dedim “Senaryoyu okumam lazım”. Okudum, çok beğendim. Bir de o mahalleye gitmem gerekiyordu, Tarlabaşı’na gittim, ve “Bu tamamdır” dedim. İnsanların gözlerine baktım, tehlikeli bir şey var, ama bir acı da var. Sabah gittim, öğlen gittim, bir de gece 3’te gittim, çünkü her saatin başka bir enerjisi var.

 Konuştunuz mu insanlarla?

Yok. Onlar zaten hissettiler benim yabancı olduğumu. Daha fazla aralarında kalsam onları rahatsız ederdim. Bunu anladım, fazla kalmadım. Çok esas bir şey vardı orada. Salih gibi tıpkı.

 Nasıl biri sizin Salih Jr?

Dediğim gibi çok büyük bir acı var adamda. Tamam, ağır abi, çete kuruyor ama içinde bebek gibi. Dışarıya göstermez ama tuvalete gidip çocuk gibi ağlayabilir. “İyiyim tamam bir şey yok” diyor ama çok büyük sorunları var. Onlarla ilgilenmeye vakti yok, herkes ondan bir şey bekliyor. Bir de iki tane kız, arada kalmış.

 İki aşk arasında mı kalacak?

Evet, hep öyle değil mi? Birisini seviyoruz ama insan zor zamanlarda bir düşünüyor, “Böyle nasıl olurdu, bu adamla, bu kadınla gitseydim nasıl olurdu? Bu normal, bu insanlık... Yok ben öyle bakmam diyen yalan söylüyor.

“Belki bir gün Kıvanç’la bir dizide dövüşürüz”

Set dışında ne yapıyorsunuz?

Ben galiba içimde dedeyim, akşam hayatını hiç sevmem, o kadar gürültü falan. İşe gidiyorum, sporumu yapıyorum, o kadar. Akşamları sessizlik iyi geliyor bana.

 Dizi başladıktan kısa bir süre sonra muhtemelen etrafınızda kameralar olacak... Hazır mısınız buna?

Bilmiyorum, ben aslında çok sakin yaşıyorum. Bu bizim işimiz tabii ki, biliyorum ama ben dediğim gibi rahat olmayı severim, sakin hayatı severim. Bakacağız, bir gelsin de o zaman konuşuruz.

 Türkiye’deki dizilere hiç bakıyor musunuz? “Kuzey Güney”i izlediniz mi mesela?

“Kuzey Güney”i daha izleyemedim maalesef. Olmadı ki vaktim, sabah git akşam gel. Orada boks varmış, herkes bakman lazım dedi, Kıvanç nasıl yapıyor... Belki bir gün beraber dövüşürüz bir dizide.

“İşim var, sporumu yapıyorum, niye mutlu olmayayım?”

Aileniz mutlu mu burada olmanızdan?

Bir yanları gülüyor, bir yanları ağlıyor. Annem “Sen de çocuğun olunca göreceksin” diyor. Çünkü merak ediyor, iyi mi çocuğum, ne yapıyor, yemek yiyor mu, eksiği var mı... Yok anne, 30 yaşındayım diyorum, 60 yaşında da olsan yine benim çocuğumsun diyor. Haklıdır.

 Kendinize yemek yapıyor musunuz?

Evet. Temizlik yapmayı çok severim, yemek yapmayı çok severim, annem hepsini öğretti bize. Yemek yapmak beni çok rahatlatıyor. Koku, renkler, kafamı her şeye kapatıyorum, hiçbir şey düşünmüyorum. Domatesi al, biberi kes... Çok güzel...

 Hep öyle neşeli ve pozitif misinizdir?

Ben öyleyim. Zaten çok problemler var dünyada. İnsan kendisi bir güzellik bulmalı. Ben hayatı çok seviyorum. İşim var, sporumu yapabiliyorum, sağlığıma bakabiliyorum, ne yaşamak istiyorsam yaşayabiliyorum. Niye mutlu olmayayım o zaman? İnsanlar yağmur olsa yağmurdan yakınıyor, sıcak olsa sıcaktan. Yağmur varsa şapkanı tak, sıcak olursa tişört giy... Hayatından beş yıl geçiyor şikayet ederek...


Milliyet