Behzat Ç. savcıya kadınlığını hissettiriyor!

Behzat Ç. savcıya kadınlığını hissettiriyor!
Giriş Tarihi : 08.04.2013 - 11:00
Güncelleme Tarihi : 08.04.2013 - 11:00
Behzat Ç. savcıya kadınlığını hissettiriyor!


Sezonun en etkileyici işlerinden Behzat Ç.'nin 'huysuz, gizemli, kaba saba başkomiserinin' neyini sevdiğimizi konuşuyoruz aylardır. Söz dizinin, Behzat'a âşık savcısında. İşin sırrını Savcı Esra'ya can veren Canan Ergüder'e sorduk.

Tiyatro ve sosyoloji eğitimi aldığı ABD’den kesin dönüş yaptığından beri üçüncü kez beyazcamda rol kesiyor, Canan Ergüder. ‘Bıçak Sırtı’ ile ‘Binbir Gece’deki hallerini aratmayan, hatta çok daha samimi, inandırıcı bir kadın karakterle, ‘Savcı Esra’ kılığında, ‘Behzat Ç.’yi bir sevenin daha da çok sevmesini sağlıyor.
Halihazırda dizinin son derece gerçek ve zekice işlenmiş sahnelerinin meftunu olanlar, son haftalarda bir de savcı ve Behzat’ın aşkına takılıp kaldı. Savcının “Olsun, biz de mutsuz olalım” repliğinin ardından gelen öpüşme sahnesi, dizinin her bir karesini sahiplenen izleyicilerini mestetti.
‘Behzat Ç.’ vesilesiyle sezonu Ankara’da geçiren Canan Ergüder ile kısa İstanbul ziyaretlerinden birinde, ‘Bayrak’ adlı oyunun provasından önce buluştuk. Vesileyle müjdeyi verelim; Krek Tiyatro Topluluğu’nun sıkı takipçilerinin yakından bildiği ‘Bayrak’, 16 Mayıs itibariyle yeniden sahnede. Krek’in 15 dakikalık oyunu ‘Bomba’daki garson performansını göz kırpmadan izlemiş olmaktan sebep, uyarmış olalım: Ergüder’i sahnede izlemek, kaçırılacak şey değil!

Üç hafta önceki bölümde Behzat’la Savcı Esra’nın arasındaki konuşma ve öpüşmeleri seyirciyi çok etkiledi. Sahnenin sizdeki etkisi nasıldı?
Türkiye’de öpüşme sahneleri, cinsellik unsuru olan sahneler çok çocukça reaksiyonlar aldığı için başta panik oldum. Sahneyi izlemiştim çıkmadan. Ama montajlanmış hali, bambaşka oluyor. Güzel bir sahne olduğunu biliyoruz, çok kafa yorduk. Bölümün etkili olmasının sebeplerinden biri, karakterlerin bölümün hikâyesinden etkilenmiş olmasıydı. Esas partnerim Erdal, başka insanlarla fazla sahnem olmuyor. Erdal’ın oyunculuğu ortada. Çok güzel paslaşabiliyoruz, arkadaşım. Birbirimize güveniyoruz, ailesini tanıyorum. O çevremi, sevgilimi tanıyor. Bir de ekibin ruhu var. Bu ruhu ayakta tutan bir yapım şirketimiz var. Birleşince acayip bir şey çıkıyor.

Diziyi çok sahiplenen bir kitle var. Seyircilerin tepkileri nasıl geldi size?
Bu tür sahneler “Oo öpüştüler!” diye abartılır ya… Halktan abartı gelmedi. Videolar yayımlandı, “Bir öpüştü pir öpüştü…” denildi. Ama seyircilerden bir Allahın kulu öyle bir şey yazmadı. Tepkiler oyunculuk üzerineydi, bu beni acayip yükseltti.

Behzat kadınlarla ilişkisinde kaba saba, beceriksiz, yine de çok seviyoruz. Savcı nesini seviyor Behzat’ın?
Savcı Esra, kadınlığını hissetmek istiyor. Başladığımız noktada savcının gidişatı belli değildi. Sonra bazı şeyler seçtim ve kimseye sormadan yön verdim karakterime. Bir anda sevilen bir karakter oldu savcı. Bir boşanma geçiriyor ve o noktaya kadar iş anlamında görüyoruz savcıyı. İdealist, bazı kayıplar yaşamış hayatta. Derinine inilmedi, bir tek boşandığını gösterdik. Ben şöyle yorumladım; kadınlığını tekrar hissetmesi. Bence kadınların Behzat Ç.’yi sevmesinin sebeplerinden biri insanlara kadınlığını hissettiren bir tarzı olması. Sadece seks objesi olarak bakmıyor, farklı detaylara takılıyor. Evet, kabadayı olabilir, kullandığı kelimeler istediğimiz gibi olmayabilir ama daha samimiyet içeren tepkiler verdiği için kadınlar etkileniyor Behzat Ç.’den. Savcı Esra da etkileniyor.

Dizide çoğu kadının kendi hayatında tahammül edemeyeceği, çok erkek bir ortam var. Yine de diziyi çok sahiplendi bir sürü kadın...
Erkekler de çok seviyor. Birçok erkek rakı sofrası kurup izliyor. Bir yandan da bu, yaşadığımız dünya değil mi? Ataerkil bir toplumdayız. Onun içinde yaşayan bir kadın, Savcı Esra. Erkek-kadın ayırımı yapmıyor kafasında. Toplumun getirdiği kurallara ikisi de uymuyor. Ataerkil bir şekilde yaşayan bir adamla öyle yaşamayan bir kadının birleşmesi, güzel çatışmalı bir ilişki olabiliyor.

Savcı, Behzat’ı şiddet kullanmaması, ‘kitaba uyması’ konusunda uyarıyor sık sık.
Role hazırlanırken Bakırköy Adliyesi’ne gittim. 110 cumhuriyet savcısı var, bir tanesi kadındı. Sadece bir. Ve bu kadınlara ayrımcılık yapıldığından falan değil, seçim bu. Hâkimlik ve savcılık kurayla gelen bir şey, sonradan değişirebiliyorsunuz. Çoğu kadın savcılık çıktığında hâkimliğe değişiyormuş. Savcılığın çok acayip saatleri var. Aile kurmak istiyorsan zor olabilir. İşinden gelecek, yemeğini de yapacak, sofrasını da kuracak, çocuklarını da yatıracak. Gecenin 4’ünde de bir telefon: “Cinayet oldu, geliyorsun.” Birçok kadın tercih etmiyor. Bir çok bayan hâkimin eşi, cumhuriyet savıcısı. Tanıştığım cumhuriyet savcısında tam tersiydi. Eşi hakimdi, bayan cumhuriyet savcısıydı, iki de çocuğu vardı. Kocası da son derece destek olmuş. Bunların hepsini sorgulamıştım.

Adalet mefhumuyla aranız nasıl?
Çok siyah beyaz düşündüğüm noktalar var. Ama hayatı o kadar siyah beyaz düşünmemek gerekiyor. Şoka girdim, adalet sistemini gördüğümde. O kadar çok dosya geliyor ki, savcının görevi savmak. O dosyayı kapatıp göndermek. Böyle işliyorsa, bazen adalet yerini bulmuyor gibi görünebilir. İşlediğimiz konular Türkiye’de olan şeyler. Hakkın yerini bulmasını istiyorsan, Behzat Ç. gibi bir polisle çalışıyorsan, bazen yerini bulamayacak. Yukarıdan biri bir şey diyor, buradan biri bir şey diyor, savcı arada kalıyor.

‘Bayrak’ 2009’da size, “Tiyatro yapmak istiyorum” dediğiniz bir dönemde önerilmiş. Şimdi tekrar sahneye koymak nasıl hissettiriyor?
‘Bayrak’ hiç değişmiyor, çok özel bir oyun. Berkun (Oya) iyi ki yazmış. Bana Berkun gibi bir dost kazandırdı, ‘Bayrak’. Hayatımdan hiç çıkarmayı planlamadığım bir insan, muhteşem bir yazar, Türkiye için inanılmaz bir hazine. “Çabuk okursan, çabuk karar verirsen sevinirim” demişti. Taksiye bindim, trafik vardı. Okumaya başladım. 45 dakika sonra Ulus’a vardığımda bitirmiştim. Aradım, “Ben kabul ediyorum, sen beni kabul ediyor musun?” dedim. Ertesi günü okuma yaptık, “Rol senindir” dedi. O sırada ‘Binbir Gece’de oynuyordum, çevremdeki bütün oyuncular tiyatro yapıyordu. Bir değil, iki değil, üç oyun yapan bile vardı. “Ben niye oyun yapmıyorum!” diye düşündükten iki gün sonra Berkun aradı.

Oyunu biraz anlatır mısıız?
Oyun çok saçma bir iletişimsizlik üzerine kurulu. Üçüncü sayfa haberi olacak nitelikte. Bir cinayetle ilgili. Şaşırtmalı ve sondan başa giden bir metin. İletişimsizlik, hayatımızın her anında yaşadığımız bir şey. Hiçbir şeyden bahsetmeyip, ondan bahsediyor. Seyirci sorunun ne olduğunu yavaş yavaş anlamaya başlıyor. “Ya, niye bir şey demiyorsunuz birbirinize!” havası çıkmaya başlıyor. Ama anlıyorsun ki bunu hayatında her gün uyguluyorsun. Kinayeyle konuşarak, ne demek istediğini tam söylemeyerek…

İzlemiş olanlar için de farklı bir oyun gibi mi olacak?
Mutlaka, mutlaka, mutlaka daha önce izleyenler de izlemeli. Bir kere kast değişti, Ali Atay’ın yerine Ozan Çelik oynuyor. İkincisi camın içinde oynuyoruz. Camın yarattığı dördüncü duvar hissi var. Tiyatroda felsefik bir düşüncedir, dördüncü duvar. Oynarken bir odada hissediyorsun. Bu, bir hediye oyuncuya. Seyirci açısından da cam olduğu için dördüncü duvar, izlememesi gereken bir şeyi izliyormuş hissi var. Bu sefer oyunun önemli bir kısmı film, projeksiyondan izlenecek.

‘Amerika ile Ankara bazı yönlerden birbirine çok benziyor’

Uzun yıllar ABD’de yaşayıp İstanbul’a gelmiştiniz. Şimdi de bir ayağınız da Ankara’da…

Haftanın iki günü İstanbul’dayım, beş günü Ankara’da. Acayip yorucu. Kendime ait bir vaktim yok. İstanbul’a geldiğimde vaktimi erkek arkadaşıma, aileme, kedime ayırabiliyorum, ancak onlara yetiyor. Arkadaşlarıma vakit ayıramıyorum. Tiyatro provam olduğu için de zor oluyor. Önemsiz şeyler bir anda çok önemli olmaya başlıyor. Faturalarımı şuraya tıkayım, bunu böyle yapayım… Büyük bir dağınıklık içerisindeyim.

Ankara’yla nasıl aranız? Daha önce yaşamış mıydınız orada hiç?
Hayır, yaşamamıştım. Ama Ankara’yla hiçbir sorunum yok. Ankara’da olması gerekiyor bu dizinin, başka yerde Behzat Ç. olmazdı. Bir kere Emrah Serbes’in kitaplarında Ankara’nın rengi var. Hiçbir zaman için başka bir şehir olabilirmiş gibi değil. Ankara’daki devletin varlığı da çok önemli.

Nasıl geçiyor vakit?
Setimiz aile gibi. Sete gittiğimizde sıkıntı pek kalmıyor. Uzun saatler çalıştık, yorulduk şeklinde sıkıntı olabilir ama herkes, kamera arkası ve önü çok iyi anlaşıyor. Havalar çok soğuk olduğu için vaktimi otelde geçiriyordum. Biraz da yalnız kalmak için, yalnız kalmayı seven bir insanım. Şimdi çıkmaya başlıyoruz. Kale’ye gideceğim…

New York, İstanbul, Ankara arasında kendinize en yakın bulduğunuz şehir hangisi?
Şu çok ilginç, elimde değil, dilim sürçüyor; Ankara’ya ‘Amerika’ diyorum, Amerika’ya ‘Ankara’. Çok benziyorlar. Amerika’nın kasaba tarafları, büyük yollar, alışveriş merkezleri, şerit şerit yollar… Trafik sistemi de biraz Amerika’ya benziyor. İnsanları açısından öyle diyemem ama bende hep Amerika’ya gelmiş hissi uyandırıyor, Ankara.

Radikal / Hayat