Eda Selim'e daha yakın...

Eda Selim'e daha yakın...
Giriş Tarihi : 08.04.2013 - 11:00
Güncelleme Tarihi : 08.04.2013 - 11:00
Eda Selim'e daha yakın...

Behzat Ç.’nin inatçı ve bıçkın komiser yardımcısı Eda karakteri ile evlerimize konuk olan genç oyuncu Seda Bakan ile, çekimleri Ankara’da süren diziyi, kariyerini ve gelecek planlarını konuştuk.

Behzat Ç., Emrah Serbest’in kaleme aldığı ‘Her Temas İz Bırakır’ ve ‘Hafriyat’ isimli kitapların başkahramanı. Dizinin cast’ına seçildikten sonra kitapları okudunuz mu?


Kitapları duymuştum ama okumamıştım. Dizinin çekimleri başladıktan sonra ilk kitabı okudum. Kitap zaten konusu itibariyle dizimizin de ilk bölümünü içeriyordu. Karakterlerin oluşum aşaması bire bir aynı. Kitabı çok beğendim. Güzel ve sürükleyici. İlk başladığımda okuduğum başka bir kitapla birlikte götürebileceğimi düşünmüştüm ama çok etkilendim ve tüm dikkatimi buna verdim.


İlerleyen bölümlerde kitaptan farklı gelişecek olaylar olacak mı?


Senaristler, dizinin bölümleri için kitabın yazarı Emrah Serbest’e danışıyor. Mutlaka dizinin ve karakterlerin gelişimine göre ilerleyen bölümlerde değişiklikler olacaktır. Ancak bunun ne gibi değişikler olacağını şimdiden söylemek mümkün değil. 


Canlandırdığınız Eda karakterinden biraz bahseder misiniz?


Eda, polis akademisinden yeni mezun olmuş, dediğim dedik bir kız. Komiser yardımcısı ve ofisteki aslında önemli gibi görünmeyen ama davanın gidişatı için çok önemli olan noktaları bulup ortaya çıkartan pratik bir kız. Dizideki karakterlerden Selim’le bir ilişkisi var. Dizinin bir diğer karakteri Harun da Eda’dan hoşlanıyor.


Buradan hareketle, Eda iki aşk arasında kalacak diyebilir miyiz?


Onu henüz bilmiyorum. Ama şu anda Eda’nın Selim’e daha yakın olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca Harun’un sürekli ön plana atılıp ‘Birbirinizi sevmeyin Eda benim olacak’ tavrı da Eda’nın sinirlerini bozuyor.


Rolünüz için ne gibi çalışmalar yaptınız? Daha önce oynadığınız ‘Pars Narkoterör’de yaptığınız çalışmaların bu diziye seçilmenizde faydası oldu mu?


Diziye seçildiğim zaman başlamasına yaklaşık bir ay vardı. Dizinin birinci bölümünün senaryosu sürekli revize oluyordu. Ama senaryoyu okumuştum ve Eda karakteri üzerinde çalışmaya başlamıştım. Silah eğitimi için ekiple birlikte atış poligonuna gittik. Cinayet bürosunu ziyaret ettik. Kendi açımdan silahla yaptığımız çalışmaların atışlarımı geliştirmeme yardımcı olduğunu söyleyebilirim. Zaten ‘Pars Narkoterör’de atış öğrenmiştim. Bu yüzden de ekip olarak silahı elimize aldığımızda herkesten çok daha iyi bir performans gösterdim. Ekibin en iyi atıcısı ben oldum. Onlar ise ilk atışlarda heyecanlarına yenik düştüler.



Fizik kondisyon gerektiren sahneler için bir çalışma yaptınız mı?


Ben rolüm gereği ofis içerisinde olduğum için diğerlerinden ayrı çalıştım. Diğer karakterlere göre Eda biraz daha sakin. Ama günlük hayatımda spor yaptığım için çok büyük bir ön hazırlık gerekmedi.



Bıçkın ve inatçı yapılı bir komiser yardımcısı olarak tasvir edilen Eda karakterini çıkarırken çevrenizden birilerini örnek aldınız mı?


Zaten hayat içerisinde sürekli gözlem yaparak yaşıyorum. Bu iş dışı ya da işle ilgili olabiliyor. Mutlaka, başkalarından gördüğüm ve “Bunu böyle mi yapsam” diye esinlendiğim şeyler oluyor. Ama Eda çok yeni bir karakter ve daha üçüncü bölümü çektiğim için rol henüz tam olarak oturmadı. Benim de zaman zaman kafam karışabiliyor. Onun dışında evet, belirli çizilmiş bir rota var önümde ama onun dışında ‘ne yapabilirim? Nasıl renklendirebilirim?’ diye düşünüyorum. Mesela ilk bölümde yapmak istediğim şeyleri çok fazla ortaya koyamadım. Ama ilerleyen bölümlerde, senaryonun da izin verdiği ölçüde değişik şeyler ortaya çıkacaktır. İnatçılık derken; ben zaten yapım gereği inatçı olduğum için o konuyu baştan halletmiş oldum. (Gülüyor)


Eda ile inatçılık dışında benzer taraflarınız var mı?


Benzer yönlerim mutlaka vardır. Mesela dizideki durum üzerinden örnek verebilirim: Dizide, Selim ve Eda birbirlerinden hoşlanıyorlar ve Harun da bir şekilde bunu hazmedemeyen bir tip olarak ortaya çıkıyor. Gerçek hayatımda böyle bir olayla karşılaşsam, Harun’u anında diskalifiye ederdim. Hiçbir şekilde benimle muhatap olamazdı. Aramıza çok daha güçlü bir set çekerdim. Ama Eda bunu yapmıyor. Daha doğrusu ofiste birlikte çalıştıkları için bunu yapamıyor.


Dizideki oyuncular ile aranızda nasıl bir sinerji var?


Ekibin tamamı çok iyi. Serdar (Akar) Ağabey’in ekibi genelde değişmezmiş ve aynı insanlarla çalışırmış. O yüzden sürekli yanındalar ve aralarında belirli bir sinerji var. Oyuncular çabuk kaynaştı. Çünkü herkes ‘İş nasıl iyi olacaksa öyle hizmet veririz’ mantığında çalışan insanlar. Ben de bu ekipteki herkesten bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Gerek dizide gerekse günlük hayatta Erdal (Beşikçioğlu) Ağabey ve eşi Evlin (Beşikçioğlu) Abla çok tatlı insanlar. Dizinin tekrarını bir kez de onlarla izledik. Ankara’da onlara gittiğim zaman kendimi İstanbul’da olduğum gibi rahat hissediyorum. Sıcakkanlı ve mükemmel insanlar.


Ankara’da çekim yapmak İstanbul’la kıyaslandığında ne gibi farklılar taşıyor?


Dizi Ankara’da değil de İstanbul’da geçen bir polisiye olsaydı farklı bir şey olmayabilirdi. Bu projeyi farklı kılan zaten Ankara’da geçmesi. Başrolündeki Behzat Ç.’nin Ankara’nın bağrından kopmuş gelmiş bir insan olması… Bunların hepsi kendi içerisinde bir farklılık yaratıyor. Dizi, senaryo, ekip ve herkes için Ankara’da olmak yararlı oldu. Ama ‘İstanbul mu? Ankara mı?’ derseniz, tabi ki İstanbul derim. Evim, bütün bağlantılarım; kısaca her şeyim burada. Kendi açımdan kıyas yapamam ama dizi açısından en hayırlısı olmuş.


Komiser yardımcısı Eda, bürodaki erkekler tarafından ‘yaptığın erkek işi’ sözleriyle dışlanıyor. Gerçek hayatta da kadınlar bu tarz baskılar altında kaldığını düşünüyor musunuz?


Bu oluyorsa da, küçük gruplar içerisindeki konuşmalar şeklinde oluyordur. Birçok kadının da kulağına gitmiyordur. Çünkü baktığınız zaman artık kadınlar eskisi gibi değil. Anneannelerimizin onların annelerinin zamanında bu tür baskılar oluyormuş. ‘Hanım evinde oturur, kadın evindedir’ gibi bir mantık varmış. Ama artık böyle olduğunu düşünmüyorum, kadın ve erkeklerde bir ayrım da yapmayacağım. Çünkü kadınların yapamadığı birçok şeyi erkek yapabilir, erkeklerin yapamadığı birçok şeyi de kadınlar yapabilir. O yüzden böyle bir ayrım yapmak saçma geliyor. Ama polislik mesleğine bakınca, fiziksel açıdan yaşanabilen zorluklar düşünülünce erkeklerin baskın olduğu bir meslek gibi görünüyor. Eda da bu mantık yüzünden zor durumda kalıyor. Çünkü cinayet bürodaki tek kadın ve yapabileceği hiçbir şey yok. Bir şekilde kendisini belli etmek zorunda kalıyor. Neyse ki baskın bir karaktere sahip olduğu için bunu en güzel şekilde başarıyor. Zor bir işi var. Bakalım ne olacak? Sanırım ezile ezile büyüyecek.


Sizce oyunculukta kadın ya da erkek olmak öne çıkmada bir farklılık yaratıyor mu?


Erkekler açısından aklıma gelen tek farklılık şu; erkekler nasıl görünüyorsa öyledir. Ama kadınlar, saçını, makyajını yaptığı zaman bambaşka biri haline gelebiliyor. O açıdan, kadının kafası kamera önüne çıkmadan önce bunlarla dolu olabiliyor. Onun dışında çok büyük bir fark olacağını düşünmüyorum.


Eda ile Selim arasında ilerleyen bölümler için bir yakınlaşma görüyor musunuz?


Tabi ki olabilir. Ama bence Selim’le Eda’nın arasında Harun yüzünden hep bir huzursuzluk olacak. Ama dizideki aşk trafiği konusunda Behzat Ç.’nin çevresindeki kadınlar açısından enteresan şeyler yaşanabilir.


Diğer polisiyeler arasında Behzat Ç.’yi öne çıkaran özellikler neler olacak?


Bence diğer polisiyelerle hiçbir alakası yok. Çünkü senaryo tamamen farklı işliyor. Konuşma dili farklı, karakterler ve hikâyeler farklı. Erdal Ağabey de bu konuda çok başarılı, ortaya çok iyi bir karakter çıkardı. Behzat Ç. başlı başına bir kahraman ve bu yüzden diğer dizilerle çok karşılaştıramıyorum. Görüntü açısından bile çok farklı tekniklerle çalışıyoruz.


Bir röportajınızda, çocukken Cüneyt Arkın’a âşık derecesinde hayran olduğunuzu okumuştum.


Çok küçükken evet. Çünkü babam da Cüneyt Arkın’a çok benzer. Öyle olduğu için de küçükken büyük bir hayranlık duyuyordum, ki sanatçı kimliği açısından da hala kendisine çok büyük bir saygım var.


Peki, şu sıralar hayatınızda gerçek anlamda âşık olduğunuz biri var mı?


Adını vermek istemiyorum ama evet şu sıralar çok güzel bir ilişki yaşıyorum. Ve bu ilişkiden de son derece mutluyum.


TÜRVAK’ta oyunculuk eğitimi alıyordunuz. Eğitim devam ediyor mu? Osman Sınav’ın eşi ile çalışmaya devam ediyor musunuz?


Eğitim bitmez. Uzun cümleler kurmaya gerek yok. Her meslekte olduğu gibi, bu işte de eğitimin sonu yoktur. Sürekli kendimizi geliştirmek zorundayız. Osman Sınav’ın eşi Tangül Hanım, Türvak’ta hocalığımı yapmıştı. Beni Osman Sınav’la tanıştırdı ve onun denemelerine girmiştim. Şu anda Türvak’ta eğitimim bitti. Şu anda dizi setlerinde pişiyorum.


Behzat Ç.  ‘Adanalı’ ve ‘Pars Narkoterör’den sonra kariyerinizdeki üçüncü polisiye Polisliğe karşı bir merakınız var mı? Polisi çok gerçekçi canlandırdığınız için mi bu roller size teklif ediliyor?


‘Adanalı’ dizisinde psikolog rolündeydim. Ama dizi anlamında evet üçüncü projem. Ben bu sene için polisiye tarzı bir iş yapmayı düşünmüyordum. Ama senaryoyu okudum çok beğendim. Menajerim de olmam gerektiğini düşündü ve ısrar etti. Senaryoyu beğendiğim için bu projenin içerisindeyim; diğerleri benim için basamaktı. Henüz oyunculukta çok yeni olduğum için her fırsatı değerlendirmeye çalışıyorum. Özellikle polisiye dizileri için tercih edildiğimi düşünmüyorum. Evet, böyle bir denk düşme olayı oldu ama herhalde bu projeden sonra oynamayı düşünmem. ‘Geniş Aile’ dizisinde bir bölüm oynamış ve eğlenmiştim. Komedi dizilerinde rol alabilirim. Enerjimi orada ortaya çıkarabildiğimi düşünüyorum. O yüzden, polisiye işinde büyük ihtimalle bu işten sonra olmayacağım. Sinema filmi olursa olur. Ama dizi olarak hiç düşünmüyorum.


Gelen teklifler arasında tercihlerinizi nasıl belirliyorsunuz?


Çevremdekilerden akıl alıyorum. Fikrine güvendiğim insanların yönlendirilmelerine açık duruyorum. Menajerlerimi dinliyorum, fikirlerini sevmediğim zamanlar oluyor. Bu anlamda seçimlerim sonucu hatalarım olmuşsa bizzat yaşayarak farkına varıyorum. Görerek ilerliyor ve gelişiyorum. O yüzden “Bu senaryo tutar, mükemmel ve öyle hareket edeceğim” durumum yok. Yavaş yavaş tecrübe ile geliştiriyorum.


Aldığınız oyunculuk eğitimi ilerleyen zamanlar için oyunculuk her şey mi olacak? Bir sunuculuk geçmişiniz de var…


Sunuculuğu, okulda öğrenciyken yapmıştım. Onu meslek olarak düşünmedim. Paramı kazanıyordum. Müzikle ilgili her şeyi çok sevdiğim için müzikle ilgili işlerin içinde olmayı her zaman istemişimdir. O öyle bir deneyimdi, güzel oldu. Ama ben oyunculuk dışında bana gelen teklifleri değerlendirmiyorum. Belki ileride olabilir ama şu anda sadece oyunculuğa odaklandım ve öyle gitmesini istiyorum.


Dizi harici neler yapıyorsunuz?


Boş zamanlarımda zaten bir projeyle ilgilendiğim için, çekilen bölümle ilgili değerlendirmeler yapıyorum. Ondan sonra senaryo geliyor. Sesli çekim olduğu için ezberle ilgileniyorum, sahneyi çalışıyorum. Onları da yaptıktan sonra aileme ve arkadaşlarıma vakit ayırıyorum. Kendimi geliştirmek için kitap okuyorum ve sinema, tiyatro izlemeye çalışıyorum. Ama bunlar zaten insanın yapıyorum, ediyorum demesini bile gerektirmeyecek şeyler. Bunları yapıyorum demek bile bana garip geliyor. Festivallere gidiyorum, ilginç oyunlar gelmişse onlara gidiyorum.


Seda Bakan’ın en çok keyif alarak yaptığı şey nedir? Neşeli kalmak için itici gücünüz var mı?


Enerjisi bana iyi gelmeyen insanların yanında kalmak istemiyorum. Bana iyi gelen şeyleri hissediyorum ve onları yapmaya çalışıyorum. Kendimi durduk yere ‘bunu yapmak zorundayım’ diye zorlamak istemiyorum. Bu bir işse onu yerine getirmek için çalışıyorum ama özel hayatımda istemediğim bir şey için kendimi çok fazla zorlamam.


İlerleyen zamanlar için kendinizi nerede görüyorsunuz? Böyle bir kurgunuz var mı?


Hiçbir şey düşünemiyorum. Hayat önüme ne getirecek? Neler olacak… Ama istiyorum ki hep bu işi yapayım, bu iş üzerinde gideyim ve ilerleyeyim. Bunu gerçekten gönülden istediğime göre böyle olacağını düşünüyorum. Ama ileride büyük bir ihtimalle bunu yapacağım, gibi bir şey söyleyemem. Zaten ‘Talihi kendinize güldürmek istiyorsanız, planlarınızı anlatın’ derler ya, ben de kendime saklıyorum. 


Röportaj: Erdinç YAPAN