Şevket’in çocuksu yanlarını abimden çaldım

Şevket’in çocuksu yanlarını abimden çaldım
Giriş Tarihi : 08.04.2013 - 11:00
Güncelleme Tarihi : 08.04.2013 - 11:00
Şevket’in çocuksu yanlarını abimden çaldım

 
Üzerime yapışan jön, zampara, güvenilmez adam rollerini bu diziyle yıktım

Çok yönlü bir sanatçı Ege Aydan. Oyuncu, yönetmen, rejisör, ressam... Hiperaktif, sempatik, sıcakkanlı, sözünü esirgemeyen biri... Kendisini, “iddiasız iddialı” olarak nitelendiriyor... Son olarak, kısa sürede fenomen haline gelen Behzat Ç. adlı diziyle karşımıza çıktı Ege Aydan. Bu arada bir parantez açıp, diziyle ilgili iki haber verelim:
Behzat Ç. Haziran ayı sonuna doğru sezon finaliyle ekrana “şimdilik” veda edecek. Ama ekip tatile girmeyecek, Behzat Ç. filminin çekimlerine başlayacaklar... Sıra dışı kahramanımız Behzat’ın, saf, çocuksu, heyecanlı, zaman zaman sinirli ama kardeşini hep kollayan, sevgi dolu abi Şevket Ç.’yi başarıyla canlandıran Ege Aydan’la, çekimlerin yapıldığı Ankara’da konuştuk.

 Behzat Ç.’de rol almanıza ne neden oldu?

Behzat Ç.’yi bana teklif ettiklerinde, başka teklifler de gelmişti. Bazen çok ince eleyip, sık dokursun ama doğru atış olmaz. Teklif geldiğinde, sadece iki isim sordum; “Kim yönetiyor” ve “Başrolde kim oynuyor?” Serdar Akar ile Erdal Beşikçioğlu dediler. Ne senaryoyu biliyordum, ne konuyu... Ama bu iki ismi duyunca (ikisi de can dostumdur) “Tamam” dedim, “Bu ekipte ben de olmalıyım.” 


Behzat’ın ağabeyi rolünü oynayacağınızı öğrenince ne düşündünüz?

Bu benim arayıp da bulamadığım bir roldü. Epeydir üzerime yapışan bir rol vardı; jön, zampara, güvenilmez. Romantik ama tecavüzcü Coşkun’un da bir anlamda şehir versiyonu gibi... Üst üste bu rolleri oynadım. Ve bundan artık kurtulmak istiyordum, “Bambaşka bir şey yapmalıyım” diye düşünüyordum. Bu, çok güzel denk geldi. Şevket, Behzat’ın abisi olduğu için bu konuda çok da özen gösterdim. Her zamanki çalışmamdan daha fazla enerji sarf ettim.

Dizinin başarısını neye bağlıyorsunuz?

Kamera önü ve kamera arkası olarak farklılık yarattı. Teknik ekip olarak da, oyunculuklar olarak da farklı bir boyutta. Ağdalı, o bilindik dizi üslubunda değil, çok gerçekçi bir yapısı var. Kahramanımız da bir “antikahraman.” Kimi zaman başarısız da olabiliyor. Bu bir çevreyi çok etkiledi. Demek ki insanlar gerçekten buna ihtiyaç duymuş... Bu dizi furyasında Behzat Ç. çok güzel bir atış yaptı bence.


Şevket aslında ‘karanlık’ bir karakter olacaktı


 Şevket nasıl bir abi?

Aslında Şevket karakteri bana ilk söylendiği gibi gelişmedi. Şevket, daha “karanlık” bir tip olacaktı. Belki bir MİT ajanı... 

Neden olmadı?

Bu sanırım benim karakterimle ilgili bir şey. Oynarken, Şevket’e kendimden de bir şeyler katıyorum. Ve bu durum, senaristle aramda, konuşmasak bile bir ilişki, paslaşma doğurdu. Şevket karakteri benim bu oyunculuğum doğrultusunda şekillendi, senarist ona göre yazmaya başladı. Yani karakter, benimle beraber geliştirildi. 

Siz Şevket’e ne kattınız?

Benim bu karaktere kattığım çocuksu bir yan oldu... İkisinin de hiperaktif olması gerekiyordu, öyle düşünmüştüm, Behzat Ç. ve Şevket Ç.’nin ikisi de deli olmalıydı. Abi olarak, baba olmadığı için, o sorumluluğu üzerine almış biri Şevket, Behzat’ı kendi oğlu gibi görüyor. Hayatı bir algılayış biçimi var, çocuksu, samimi. Behzat’ı sürekli o kanala sokmaya çalışıyor. Ama bunu yaparken izlediği yol belki yanlış, çok sinirli oluyor, çok bağırıyor, çağırıyor ama tabii ki bir sevgiyle oluyor, bunu seyirci de anlıyor. 

Erdal Beşikçioğlu (Behzat) ile ilk kez burada çalışmıyorsunuz değil mi?

Hayır, Erdal’la bir geçmişimiz var. Birçok işte beraber çalıştık. Ben onu, Şevket’in, Behzat’ı sevdiği kadar severim. Aslında ister istemez bu da yansıyor.

 Şevket Ç. ne kadar Ege Aydan’la örtüşüyor?

Öncelikle ben abi değil, kardeşim. Ağabeyimin çocuksu yaklaşımlarını çaldım, Şevket’e kattım. O da beni çok sahiplenir, çok sever ve kızar. Şevket’in yüzde 50’si abim, gerisi benim kattığım saf yan. Ama abim bu kadar saf değildir (gülüyor). Ben o saflığı seviyorum. Adamın hayata bakış açısındaki saflık hoşuma gidiyor. “Ege Aydan nasıl bir baba, nasıl bir eş?” dersen, oğlu ile de eşi ile de arkadaştır. 


Şevket, büyük bir AVM’nin müdürü. Böyle bir işi Ege Aydan yapar mıydı?

Asla yapamazdım. Bana çok uzak masa başı işler. Anlamadığım konularda yönetici olmak gerçekten çok zor. 


Doğaçlama yapıyor musunuz?

Evet. Aslında yapılmaması gereken bir şey ya da tadında kalmalı.

Bin tane model motorsikletim var. Bunlar koleksiyoncuların topladığı motosikletler. Her ölçekte, her malzemeden... Bu konuda bir manyaklığım var. İnanılmaz biriktirdim. Ama şimdi ne yapmam gerek diye düşünüyorum. Eşim çıldırıyor ama...

Göçebe hayatı yaşıyorum

 İstanbul’da yaşıyorsunuz, dizinin çekimleri Ankara’da. Hayatınızı çok zorlaştırıyor mu iki şehir arası gidip gelmek?

Yorucu oluyor. Genelde dizi işlerini yarım bırakmak zorunda kalıyorum. Seyirciler bu konuda internetten eleştirilerde bulunuyorlar, “çok uzun süre oynamaz”, “bir dizi bitiyorsa Ege Aydan geliyordur” gibi. Aslında bunun tek sebebi, yani bir dizide uzun süre kalamamanın nedeni, örneğin bir reji yapmam gerekiyor, bende de uçak korkusu var, uzak bir yere gideceksem diziden çıkmak zorunda kalıyorum. Bu durum çok başıma geldi.

 Uçağa binmiyor musunuz?

Tabii ki çok zorlanırsam biniyorum. Ama reji için uçağa binmek farklı. Çünkü iki günde bir ya da her hafta reji için gidip gelmem gerekiyor. Bir defalık bir şey değil ki. 

Eskiden Ankara’da yaşıyordunuz...

Eskiden beri hep iki şehirde, hatta üç şehirde; İstanbul, Ankara, İzmir’de yaşıyorum. Hayat benim için böyle gelişti. Reji yaptığımız için de bölgelere çok sık gidiyoruz. Bir gittiğinizde iki ay orada kalıyorsunuz. Yani tam bir göçebe hayatı.


Biraz narsistim

Kendinizi izler misiniz?

Mutlaka izlerim. Çünkü merak ederim; Ben ne yaptım, onlar nasıl montajladılar... 


 Başka dizileri izliyor musunuz?

Sadece kendi yaptığım işlere bakıyorum. Biraz narsistim yani. Ama yabancı dizileri, özellikle bilimkurguları izlemeyi seviyorum. Eşim CSI gibi polisiyeleri sever, onlara da bakıyorum. Adamlar sadece kurguyu bizden çok daha iyi yapıyorlar.

 Tiyatroya devam ediyor musunuz?

İki sene önce bir trafik kazası geçirdim. Onun arazları bu sene boynumda, belimde fıtık şeklinde çıktı. O beni biraz dinlenmeye yöneltti, belki emekli olmam gerekiyor. Çünkü eski ritmimde çalışamıyorum. Oraya git, buraya git... Bu sene durdurdum. En son Trabzon’daydım, bir oyun yönettim. 

Ya oyunculuk?

Tiyatroda oyunculuk yapmıyorum. Herkes gibi çok çalıştım, ama benim enerjim tükendi. İki kez ses tellerinden nodül ameliyatı oldum. Sonunda öyle bir noktaya geldim ki, sahne üzerinde sorumluluğu alıp, uzun süre devam edersem, ses tellerimin bu işi kaldırmayacağını fark ettim. O yüzden yönetmenliği zaten yapıyordum, ona ağırlık verdim.

Resim yapıyorum; resmini yapamadığım yerlerin de fotoğrafını çekerim

 İlkokul yıllarınızdaki “bale maceranız”dan bahseder misiniz?

O yıllarda bir kızı beğeniyordum, platonik aşıktım. O konservatuvarın bale bölümüne gidince ben de “balet olacağım” diye tutturdum. Hâlâ görüşüyoruz o arkadaşımla, o da bilir bunu (gülüyor). Ailem destek oldu sınava girdim. Ancak çok uzun boylu olacağımı, bu yüzden iyi bir balet olamayacağımı söylediler; okuyamadım orada. 

Anneniz opera sanatçısı. Neden operayı değil de tiyatroyu seçtiniz?

Çok küçük yaşta annemden dolayı tüm operaları izlemiştim. Sesim de çok iyiydi. Ama ben “oyuncu olacağım” diye kafama koymuştum. O dönem sinemada “Yumurcak” filmleri oynuyordu, çok etkilenmiştim. 

 Evde arya söyler misiniz?

Söylerim bazen. Matrak hale de getiriyorum. 

Çok güzel resimleriniz var, resim yapmaya zaman ayırabiliyor musunuz?

Şöyle cevaplayayım, yaşamaya resimden vakit ayırabiliyor muyum? Bugün bile sizinle fotoğraf çektirirken kaç konu görüp, hafızama aldım. Bir ressam, resmi yaşarsa bu işin içinden çıkabilir. 

Fotoğraf çeker misiniz?

Genelde resmini yapamayacağım yerlerin fotoğrafını çekerim. Güzel heykel de yaparım, çok iyi karikatür çizerim, ama sadece “ressamım”. 

Bundan sonraya dair projeleriniz var mı?

Hem resim düşünüyorum, hem sahneye koymak istediğim bir müzikal var, Devlet Tiyatroları sahnesinde. Sergi için hazırlanıyorum. Ve dinlenmek var açıkçası...

Şule Türker / Vatan